6 Şubat 2009 Cuma

Geleceğin korkusu düşer kucağına… Gece lime lime olur gözlerinde, işte o an anlarsın hayatın yüzde kaçı ellerinde… Bir büyük ahmaklıktır hayatın yularlarını ellerinde tuttuğunu düşünmek! Ve gelecek esaslı bir kaybetme duygusudur hep bir bağlanmanın özü! O olmasa ne yapacağını bilememeden yola çıkar fikrin önce, sonra kaybediş anını düşünüp irkilir tüm vücudun… Hüzünlerin koynuna yatarken işte o an bağlanırsın karşındaki sevdiğine! Bir dünya görürsün renkleri alınmış, çiçekleri kopartılmış… Gridir belki dünyan ve belki harabedir tüm kurmaya çalıştığın şehirler… Ama bilirsin ki karanlık değildir çünkü karanlıkta bir şey göremeyecek kadar şanslı olamayacağını bilirsin! Gözlerini kapatman yetmez soğuk iliklerine işler! Bir boğuk yalnızlık türküsü tırmalar kulaklarını ve sen her kaybedişinden sonra betimlemeye alıştığın acı tecrübelerinle baş başa kalırsın. Nafile olur tüm cümleler… Tüm paragraflar birer boş mezar! Eline yine bir umut süpürgesi alır, süpürmeye başlarsın hayal kırıklıklarını… Belki de bilmem kaçıncı gelmeyen bahara fallar açarsın… Kalemine bulaşır yaşanmışlıkların, belki azcık daha güzel yazarsın! Ama nafiledir tükenmez kaleminin mürekkebi! Ne kadar yazsan da gidene sesini duyuramazsın! İşte bir bağlanmanın tesadüfi olmaktan uzak kaderi… İşte tüm bu yol haritasıdır bağlayan sana beni! Çünkü sen; dünyamın renkleri, çünkü sen; dünyamın en güzel dört mevsimi… Ama yine de bazen geleceğin korkusu düşer kucağıma…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder